30 Aralık 2012 Pazar

Ballı Profiterol

Ballı Profiterol
Malzemeler (6 kişilik):
250g Sütaş Süzme Peynir
120g Sütaş Tereyağı
1 tutam tuz
1 su bardağı su
1 çorba kaşığı toz şeker
6 çorba kaşığı un (tepeleme)
4 adet yumurta
1 kahve fincanı Bal
Yapılışı
Tereyağı, su, tuz ve şekeri tencereye aktarın. Kısık ateşte yağ eriyinceye kadar karıştırın. Unu ekleyin. Karıştırmaya devam ederek muhallebi kıvamında pişirin. Ilınınca mikserler iyice çırpın. Yumurtaları teker teker ekleyerek çırpmaya devam edin. Hamuru sıkma torbasına aktarın. Yağlı kağıt serili fırın tepsisine aralıklı olarak cevizden biraz daha küçük parçalar halinde sıkın. 150 dereceye ayarlı fırında hamurlar kabarıp kızarıncaya kadar pişirin. Fırının ısısını kapatın fakat kapağını açmadan, fırının içinde soğumaya bırakın. Suda bekletilmiş Süzme Peynir ile Bal
ı karıştırın. Bu karışımı enine cep şeklinde kesilmiş profiterol hamurların içine paylaştırın. Servis yapın.

Ballı Zencefilli Limonata

Ballı Zencefilli Limonata
MALZEMELER
1 litre Cappy Limonata
5 adet limon kabuğu
5 dal taze nane
1 yemek kaşığı Bal
1 çay kaşığı zencefil
Servis için 1 dal nane ve buz
HAZIRLANIŞI
1- Nane, Bal
, zencefil ve limon kabukları blenderdan geçirilir.
2- Karışım Cappy Limonataya eklenir.
3- Buzdolabında bir gün dinlendirilir.
4- Zencefilli karışım tülbentten geçirilerek süzülür.
5- Nane dalı ve buz ile servis edilir.

Ballı Gemici Böreği

Ballı Gemici Böreği
Malzemeler:
2 adet yufka
50 gram beyaz peynir
50 gram tulum peyniri
40 gram kaşar peyniri
1 çay bardağı bezelye
1 bağ maydanoz
2 adet yumurta
1 çay bardağı zeytinyağı
Arzuya göre Bal
Hazırlanışı:
Beyaz peynir, tulum peyniri, kaşar peyniri, bezelye ve ince doğranmış maydanozu karıştırarak böreğin iç malzemesini hazırlayın. Yufkaları düz bir zemin üzerine serip, ortadan ikiye kesin. Her katının ortasına hazır olan harçtan serpip rulo halinde sarın. Uçlarını yumurta ile yapıştırıp, ikişer santim kalınlığında kesin. Bir teflon tavaya zeytinyağını koyup böreği kızartın. Arzunuza göre üzerine Bal
gezdirip servis yapabilirsiniz.

Ballı Cevizli Kek

Ballı Cevizli Kek
MALZEMELER
1 paket Yuva Yaş Maya (42 gram)
3 adet yumurta
½ su bardağı şeker
1 su bardağı süt
4 çorba kaşığı Bal
1 su bardağı dövülmüş ceviz
3 su bardağı un
Yarım su bardağı sıvı yağ
2 çorba kaşığı kakao
1 çay kaşığı susam
4 çorba kaşığı su
HAZIRLANIŞI
Şeker, Bal
ve 4 çorba kaşığı su bir kaba konularak kısık ateşte şekerler eriyinceye kadar karıştırılarak pişirilir. 3 adet yumarta 2 dakika kadar mixer yardımı ile köpük köpük olana kadar çırpılır. Daha sonra üzerine süt, un, sıvı yağ, 1 paket Yuva Yaş Maya eklenir ve 1 dakika kadar daha karıştırılır. Elde edilen beyaz karışımın bir miktarı ayrı bir kaba alınır. Kalan diğer karışıma ise önceden hazırlanan Bal
lı karışım ve dövülmüş cevizler ile 2 çorba kaşığı kako eklenip tekrar karıştırılır. Kek kalıbı biraz margarin ile yağlanıp susamlar serpiştirilir. Kek kalıbına ayrılan beyaz karışımın birazı dökülüp her tarafa eşit şekilde dağıtılır. Daha sonra üzerine kakaolu karışım dökülür. Son olarak kalan beyaz karışımın tamamı kakolu karışımın üzerine dökülür. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında yaklaşık 40 –45 dakika pişirilir. Biraz ılıyınca kalıptan çıkartılır, soğuduktan sonra dilimlenerek servis yapılır.

24 Aralık 2012 Pazartesi

SAHTE BAL NEDİR ?

SAHTE BAL NEDİR ?
Allahın bize verdiği en önemli nimetlerden biride Baldır. Bal doğadaki bitkilerde ve çiçeklerde başlayıp soframızda biten, bitmesi gereken doğal bir üründür. Arılar tarafından miligram miligram toplanarak biz insanlara bir nimet olarak sunulmaktadır. Bu işe insan eli değdiği zaman sahte Bal ortaya çıkmaktadır
Birçok alanda sahtecilik yapılırken bundan Bal sektörüde nasibini almıştır. İnsanlar Baldan fayda, şifa beklerken Bal sağlıklarını tehdit eden bir gıda halini almıştır... Sahte Bal nedir sorusuna iki türüyle cevap veriyoruz. Birincisi hiç arı yüzü görmemiş tamamen glikoz veya fruktoz ile yapılan gıda boyasıyla ve esanslarla desteklenen (insanlar bu maddeleri kokuları sebebiyle çok tercih ediyor) ürünlerdir. İkincisi olarak ise arı tarafından bazı işlemlere girmiş şurup Balcılığıdır.
Bu sahte Ballar ise arılara şeker takviyesi ile veya tamamen şeker ile yaptırılan Ballardır. Bilhassa petek Balı yapmakta sıkça kullanılır. İkinci tür sahte Balı anlamak daha zordur çünkü arıların Bal keselerine girmesi yanıltıcılığını bir kat daha arttırmaktadır. Arı kesesine giren bu şeker burada değişime uğramakta ve arı tarafından çeşitli enzimlerle desteklenmektedir. Bu Ballar çiçek Balı diye satılmakta çünkü renginin açık olması ve çiçek Balının kristalize oluyor olması bu Balın inandırıcılığını arttırmaktadır.
Baldaki bir diğer tehlike ise bilinçsiz ilaçlama zamanlarıdır. Her hayvan hastalandığı gibi arıda hastalanmakta ve zamansız yapılan bu kimyasal ilaçlar Bala yansımaktadır. Bu tüketicinin sağlığını tehdit etmektedir. Kullanılan ilaçlar , boş peteklerin bozulmaması için kullanılan naftalin ve kristalize olan Balın doğru ısıda çözülmemesi direkt kanserojen bir hal almıştır ve insan için çok tehlikelidir. Peki sahte Bal nasıl anlaşılır?Sahte Balı anlamak zordur.
Kaldı ki tüketicinin anlaması daha da zordur. Ancak gıda boyası ile renk verilen glikoz belli bir süre sonra boyanın atmasıyla ortaya çıkar. Fakat şurup Balcılığı ise daha çok tecrübe ister, işte burada devreye biz girmekteyiz ve sizin için bizzat bu işi biz yapmaktayız.

Ballı Limonlu Piliç

Ballı Limonlu Piliç
4 adet Piliç Göğüs Bonfile
2 adet limon
60 ml hardal
60 ml Bal
Limonlardan birini dilimleyin, diğer limonun suyunu sıkın, hardal ve Balla çırpın. Etlerin her taraflarına fırça ile hardallı karışımdan sürün. Önceden ısıtılmış 180°C fırının ızgara konumunda yaklaşık 25-30 dak. ara ara üzerlerine hardallı karışımdan sürerek pişirin. Kalan sos ve limon dilimleriyle birlikte servis yapın.

Ballı Yumurta Sarısı

Ballı Yumurta Sarısı
350 gr. haşlanmış nohut
3 katı pişmiş yumurta
4 domates
1 soğan
100 gr. yeşil fasulye
6 çorba kaşığı yağ
2 çorba kaşığı sirke
1 çorba kaşığı Bal
Tuz ve biber
3-4 adet ançüez
10 adet siyah zeytin
Haşlanmış yumurtaları ortadan dörde bölün. Haşlanmış nohut, yeşil fasulye, dilimlenmiş soğan ve domatesleri yumurtaların yanına yerleştirin. Salata sosunu hazırlamak için, zeytinyağı ile sirkeyi karıştırın. Bal ve baharatı da ilave ederek karıştırmaya devam edin. Bu sosu yumurtaların üstüne dökün. Siyah zeytin ve ançüezle süsleyerek servis yapın.

Ballı Peynir tatlısı

Ballı Peynir tatlısı
250 gr. yağlı taze beyazpeynir
1 çay bardağı süzme Bal
Yarım çay bardağı un
Taze peyniri bir tencereye koyup, hafif ateş üzerinde kaşıkla ezerek süt kıvamına getiriniz.
Unu ve Balı da koyup, karıştırarak 1-2 taşım kaynatınız.
Lif lif olunca ateşten alıp, ılık olarak servis yapınız.

23 Aralık 2012 Pazar

Ballı Çikolata Sosu

Ballı Çikolata Sosu
1 çay bardağı Bal
1 çay bardağı süt
1 paket küçük çikolata
1 tatlı kaşığı tereyağı
1 tatlı kaşığı kakao
Bütün malzeme küçük bir tencereye konur. Çok kısık ateşli ocağa yerleştirilir. Karıştırarak malzemelerin erimesi ve bütünleşmesi sağlanır. Kaynamaya başlayınca ateşten alınır ve sos kabına konur. Şerbetli tatlılara ve dondurmalara gezdirilir.

Ballı Kuru Kayısı

Ballı Kuru Kayısı
100 gr kuru kayısı
300 ml sıcak su
2 yemek kaşığı Bal
300 gr yoğurt
2 adet yumurta beyazı
1 paket kedi dili bisküvi (servis için)
Kayısıları sıcak su dolu kabın içinde en az 4 saat veya mümkünse geceden ıslatın. Kayısıları ve suyu bir tencereye aktarın. Balı ekleyip üzerine kapatıp 20 dakika, kayısılar yumuşayıncaya dek, pişirin. Tencere ateşten alıp tamamen soğumaya bırakın. Kayısıları pişme suyu ve yoğurtla birlikte blender'da karıştırın. Blender yerine kayısıları süzgeçten geçirip, önce pişme suyu sonra da yoğurudu katıp karıştırabilirsiniz. Yumurta beyazlarını iyice çırpın. Metal bir kaşıkla 1 yemek kaşığı yumurta beyazım püreye ekleyip karıştırın. Köpüğü ayaklı bardaklara koyup servis yapana dek buzdolabında tutun. Bisküvilerle servis yapın.

Ballı Şiş Kebabı

Ballı Şiş Kebabı
400 gram bonfile
4 çorba kaşığı zeytinyağı
Kekik
Karabiber
Kişniş
2 çorba kaşığı sirke
1 tatlı kaşığı Bal
Eti bütün olarak zeytinyağı, dövülmüş baharatlar, Bal ve sirkenin içinde 2 saat kadar bekletin. Daha sonra keskin bir bıçakla ince ince dilimleyin. Demir şişlere et parçalarını dizin. Izgarada pişmeye bırakın. Servis tabağına salata, domates ve lavaj ekmeği yerleştirin. Üzerine pişirdiğiniz şişe dizilmiş etleri ekleyip servis yapın.

Ballı ve Soyalı Samon

Ballı ve Soyalı Samon
1 Yemek Kaşığı hardal
2 Tatlı Kaşığı Bal
2 Yemek Kaşığı Soya sosu
1 Yemek Kaşığı Zeytinyağı
4 x 140 g somon fileto (derisini temizletmeyin)
1 Çay Bardağı Su
1 Tatlı Kaşığı Hashas Tohumu (arzuya gore)
8 adet taze sogan
1. Hardal, Bal ve soya sosunu bir kasede karistirin. Baliklari kenari yuksek bir tepsiye yanayana dizin ve sosu uzerine gezdirin. Baliklari bu sosta biraz bekletin.
2. Taze soganlari once boyuna dorde bolun, daha sonra her bir parcayi uc dorde bolun.
3. Buyuk bir teflon tavada yagi isitin, Baliklari tavaya alin ve orta hararetli ateste her iki yuzunu 5''er dk kadar (ya da Balik renk degistirene kadar) pisirin. Baliklarin tamamen pismesine yakin tepside kalan soyali karisimi tavaya dokun. Taze soganlari, hashas tohumunu ve suyu tavaya ekleyip kaynamaya birakin. Arada bir sosu bir kasik ile Baliklarin uzerine gezdirin.
4. Servis tabagina bir miktar pilav alip uzerini duzleyin, bir adet somon filetoyu alip pilavin uzerine yerlestirin. Baligin uzerine tavadaki sostan ve taze soganlardan ekleyip sicak sicak servis yapin. Yemeginizin uzun sure sicak kalmasini istiyorsaniz servis yapacaginiz tabaklari en dusuk derecede isitilmis firinda bir muddet bekletin.

Ballı Muhallebi

Ballı Muhallebi
1 litre süt
1 su bardağı Bal
1 su bardağı piriç unu
Soğuk süt ve pirinç unu tencereye konur. İyice karıştırdıktan sonra Bal katılır. Tencere orta ateşli ocağa oturtulur.
Sürekli karıştırarak göz göz olan kadar pişirilir. Kaselere paylaştırılır.

22 Aralık 2012 Cumartesi

Arıcı Gözü ile Varroa ve mücadelesi

Arıcı Gözü ile Varroa ve mücadelesi






Varroa: Sadece bal arılarında bulunan, üreyebilmesi için bal arısı kurtçuklarına ihtiyacı olan, yaşamlarını arı kolonilerinde sürdüren ve arıcılığa en fazla zararı olan dış parazittir.

Apis cerena’nın (Asya Bal Arısı) konukçusu durumundaki Varroa ilk olarak 1960 yılında Apis mellifera bal arısında görülmüştür. Dünyaya Apis mellifera üzerinden arı taşınması yolu ile yayılmıştır.

Varroa 1976 yılında Bulgaristan üzerinden Trakya’daki arılara bulaşmış, oradan da ayçiçeği balı üretmek için bölgeye giden Anadolu’daki arıcıların arılıklarına bulaşmış, buradan Anadolu’ya taşınmış ve gezgin arıcılığın etkisiyle 4-5 yıl gibi kısa sürede Türkiye’ye yayılmıştır. O yıllarda ilkel kovan (karakovan) yaygın olarak kullanıldığından ve mücadele edilecek ilaçların olmamasından dolayı Varroa ilk yıllarda çok büyük zarar vermiştir.

Varronın yapısı ve yaşamı:
Dişi varroalar 1,1 – 1,2 mm. uzunluğunda, 1,5 – 1,7 mm. genişliğinde, koyu kızıl renginde, delici ve emici ağız yapısına sahip olduğundan ergin arının kanını (hemolenfini) emerek beslenirler.

Erkek varroalar 0,8 – 0,9 mm. uzunluğunda 1 – 1,1 mm. genişliğinde ve soluk kahve rengindedir. Erkek varroanın ağız yapısı ergin arının kanını (hemolenfini) emmeye uygun olmayıp spermlerini dişi varroaya aktaracak şekilde gelişmiştir. Bu nedenden beslenemeyen erkek varroalar göz içinde çifleştikten kısa süra sonra ölürler.

Varroa kısa ve kalın yapıda üzerinde bir dizi duyu kılları olan 4 çift bacağa sahiptir, solunum sistemleri trake sistemi olup, birçok ortama uyum sağlayacak şekilde gelişmiştir.



Varroalar genellikle ergin arıların gövde altında, karın bölümleri (abdomen segmentleri) arasına gizlenir ve arının kanını (hemolenfini) emerek beslenir. Varroayı arıların üzerinde gördüğümüz zaman, koloniye varroa bulaşıklığı ileri düzeye ulaşmış demektir.

Varrroanın yaşayabilmesi için arıya veya arı kurtçuğuna ihtiyacı vardır. Arı ve arı kurtçuğu yoksa varroa 2-3 günden fazla yaşayamaz. Varroanın üreyebilmesi için arı kutçuğuna ihtiyacı vardır, arı kurtçuğu yoksa varroa üreyemez. Dişi varroalar yazın 2-3 ay, kış aylarında arı kolonisinin yavrusuz olduğu dönemde ergin işçi arı üzerinde 5-6 ay yaşayabilmektedir.


Varroanın üremesi:
Arıyla beraber petek gözünden çıkan döllü varroanın üreme süreci başlar. Normal şartlarda bir hafta kadar ergin arının kanıyla beslenen dişi varroa çoğalmak için arıyı terk eder ve 5-5,5 günlük arı larvası bulunan gözlerine girer. Bu göze girişler, işçi arı gözleri kapanmadan yaklaşık 20 saat öncesine ve erkek arı gözleri kapanmadan 40 saat öncesine kadar devam eder.

Varroanın üreme yeteneği kazanması için arı kurtçuklarında bulunan juvanil hormonuna ihtiyacı vardır. Erkek arı kurtçukları kanında (hemolenfinde) juvenil hormonu daha fazla bulunur. Varroa erkek arı kurtçuklarının olduğu gözlere girmeyi 8-10 kat daha fazla tercih eder.

Göze giren varroa göz tabanındaki kurtçuğun besini üzerine yerleşir. Varroa göz kapandıktan yaklaşık 4 saat sonra kurtçuğun kanıyla (hemolenfiyle) beslenmeye başlar ve 60-70 saat sonra ilk yumurtasını bırakır, birinci yumurta genellikle dölsüz yumurta olup erkek varroa meydana gelir. Her dişi varroa 2-6 arasında yumurta bırakabilmektedir. İlk yumurtadan sonra 30 saat ara ile döllü yumurtalarını bırakır ve bunlardan dişi varroalar meydana gelir. Erkek varroalar 6,5-7 günde, dişi varroalar 5-6 günde ergin hale geldiğinden, erkek varroa ile ilk dişi varroa aynı zamanda ergin hale gelmektedir.



İşçi arı gözünde 2 bazen 3, erkek arı gözünde 3-5 varroa ergin hale gelebilmektedir. Ergin hale gelen varroalar göz içersinde çiftleşirler. Arı gözden çıktığında sadece ergin ve çiftleşmiş dişi varroalar onunla birlikte gözden çıkarlar. Erkek ve gelişimini tamamlayamayan dişiler ölür.

Bazı varroalar ikinci defa yavru gözlerine girerek ikinci yumurtlamayı yaparlar, bazıları ise bu işlemi üçüncü defa yapabilirler ancak bunların oranı oldukça düşüktür.

Varroanın arılara verdiği zararlar:
Yavru gözünde bulunan varroa, arı pupasında protein kaybına ve kurtçuğun ergin olduğundaki vücut ağırlığının azalmasına neden olur. Göz içindeki varroa sayısı ne kadar fazla ise gözden çıkan arının ağırlığı o oranda düşük olmaktadır.



Varroa, ergin arılarda yaşam kısalığına, kanat kaybına, abdomen kısalmasına, kanat ve ayaklarda bozukluklara, ergin arılarda canlı ağırlık kaybına, arıların uçuş etkinliklerinin azalmasına, yavru yetiştirmede azalmaya, erkek arılarda sperm üretiminin azalmasına, bağışıklık sisteminde hasara ve kış kayıplarının artmasına neden olur.

Varroa, arının kanını (hemolenfini) emerken, aynı zamanda da arıların kanını emdiği bölgeden Yavaş Paraliz Virüsü, Deformasyon Kanat Virüsü, Akut Arı Felci Virüsü gibi birçok virüsün girmesine ve arılara zarar vermesine neden olur.

Varroanın bulaşma yolları:
Ergin arılar üzerindeki varroalar, yağmacılık, doğal oğul, kovanlar arası yavrulu ve arılı çerçeve değişimi, yoğun bal akımında arıların sıra başlarındaki kovanlara girmesi ve kovanını şaşıran arılar ile diğer kovanlara yayılır. Varroanın yayılmasında en büyük etken gezginci arıcılıktır.

Varroa ile mücadele zamanı:
Varroa ile mücadele, balı hasat eder etmez, tekrar bal hasadı yapılmayacaksa hemen mücadeleye başlamak ve büyük bal akım döneminden bir ay öncesine kadar bitirmek gerekir. Büyük bal akımına yaklaşılan dönemde arılar bal depoladıklarından kullanılacak ilaçlar balda kalıntı bırakacaktır, bunun için bu dönemde ilaç ve organik asitler kullanılmamalıdır.

Varroa ile mücadele süresi:
Varroa ile mücadelede kullanılan formik asidin kapalı gözlerdeki varroalara etki ettiği yazılsa da ne derece etkili olduğuyla ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Varroa için kullandığımız etken maddelerin kapalı gözlerdeki arılara etki etmediğini bilerek ve kapalı gözlerdeki varroaların göz kapanmadan kısa süre önce girmiş olduğunu düşünerek, bir turluk mücadele süresini 15 günden uzun tutmalıyız. Bu süre içinde etken maddeleri kullanım şekline göre sürekli veya aralıklı olarak kovanda bulundurmalıyız.





Varroa ile mücadelede kullanılan ruhsatlı ilaçlar ve etken maddeleri:

Yağda eriyenler (kimyasallar): Amitraz, Kumafos, Flumetrin

Suda eriyenler (organik asitler ve uçucu yağlar): Formik Asit, Oksalik Asit, Timol


Etken maddelerin çalışma şekli:

Temas (Kontak) : Kovan içine verilen etken maddenin tüm arılar ve varroalara temas etmesiyle etken madde etkili olur.

Sistemik (Oral) : İçerisinde etken madde bulunan sıvı veya katı ürünlerin, arılar tarafından yenerek, etken maddenin arıların kanına geçmesi sonrasında, arının kanı (hemolenfi) ile beslenen varroaların etken maddeyi de almasıyla, etken madde etkili olur.










Varroaların kimyasallara direnç kazanması:
Arıcı, kimyasal ilaçların adıyla beraber içerdiği etken maddeyi de bilmeli ve varroa ile mücadele ederken devamlı olarak aynı etken maddeli ilaçlar kullanmamalıdır. Kimyasalları kullanırken en önemli konulardan biri de kullanılacak etken maddenin dozudur. Kovan içerisine asılarak kullanılan ilaçlı şeritler, ilaç ambalajlarında belirtilen zamanın ilk günlerinde kovandan muhakkak alınması gerekir.

Kapalı yavru gözlerinde çoğalan varroalar, ilaçlardan etkilenmemekte, devamlı olarak aynı etken maddeli ilaçların kullanılması ve düşük doz ilaçların kullanılması ile de, kimyasallar, varroaların bir kısmına etki ederken, bir kısmının etken maddeye direnç kazanmasına neden olmaktadır. Kimyasallara karşı direnç gösterme özelliği genetik olduğundan nesilden nesile geçebilmekte ve kimyasal maddelere dayanıklı varroalar kovan içerisinde yaşamını sürdürmektedir. Bu dirençli varroalardan kurtulmak için kimyasalların gittikçe artan dozda ve zamansız kullanılması da bal ve balmumunda kalıntıya sebep olmaktadır.

Kimyasal ilaçları kullanırken varroaların direnç kazanamaması için farklı markalı ilaç değil, farklı etken maddeli ilaçlar, uygun zamanda ve uygun dozda kullanılmalıdır.


Varroa mücadelesinde kalıntı:
Organik asitlerden olan Formik asit ve Oksalik asit suda erirler. Yapılan araştırmalarda organik asitlerin balın tadında değişiklik yapabildiği ve hasat edilen balda kalıntının zamanla azaldığı ve balmumunda olumsuz bir etki göstermediği bildirilmiştir.

Kimyasallar yağda eridiklerinden uçucu değillerdir ve uzun yıllar kullanılırsa balda, balmumunda ve arısakızında (propoliste) kalıntı bırakmaktadır. Kovan içerisine konan kimyasallar arıların bacakları ve vücutları ile çerçevelere ve balmumuna bulaşmaktadır. Balmumuna bulaşan kimyasal kalıntıları doğal olarak azalmadığı gibi bir miktarı da bala geçmektedir.

Balmumundaki kalıntıyı azaltmak için, peteklerimizi 2 sene veya en fazla 3 sene kullandıktan sonra kovandan almalı ve yerlerine yeni örülmüş petekleri devreye sokmalıyız.

Kalıntı sorununu azaltmak için, varroa mücadelesinde sentetik, yağda çözünen kimyasalları azaltıp yerlerine organik asitler ve uçucu yağlar kullanmalıyız.





ORGANİK ASİTLER (Formik asit, Oksalik Asit):
Kalıntı riskinin az olması, ucuz olmaları ve varroaların organik asitlere direnç geliştirememeleri sebebiyle yurtdışında kullanılmaya başlanmış ve bazı uygulama yöntemleri geliştirilmiştir. Ülkemizde bulunan az sayıdaki arıcılık ile ilgilenen akademik çevrelerin, gerek yurtdışında yapılan araştırmalardan yararlanarak gerekse kendi yaptıkları araştırmalar sonucunda yazdıkları makalelerin çoğalmasıyla, akademik çevreleri ve Dünya arıcılık uygulamalarını takip etmeye çalışan amatör arıcıların organik asitleri kullanmaya başlamalarıyla ülkemizde yaygınlaşmaya başlamıştır.



Formik Asit (Karınca Asidi):
Doğada bazı bitki (ısırgan otu) ve hayvanlarda (karınca) doğal olarak bulunsa da, sentetik olarak kimyasallardan üretilmektedir. Formik asit, doğal olarak balın içersinde az miktarda bulunur. Yapısı gereği ısı ile buharlaştığından balda ve balmumundaki kalıntısı zaman içinde buharlaşarak yok olur.

Formik asit buharlaşarak, temas (kontak) yolu ile, varroaların solunum sistemindeki trakelere yakıcı etki yaparak ölümlerine sebep olur.

Formik asit, gerekli emniyet tedbirleri alınmadan kullanıldığında çok tehlikelidir.

Ellerimiz için aside karşı dayanıklı eldiven.

Gözlerimiz için iş emniyet gözlüğü.

Formik asit buharını teneffüs etmemek için maske, muhakkak kullanılmalıdır.

Arılıkta, bir aksilik durumunda kullanılmak üzere bol temiz su bulunmalı.

Gerekli emniyet tedbirleri alınamıyorsa formik asit uygulaması yapılmamalıdır.

Formik asit, ilkbaharda büyük bal akımından 1 ay öncesine kadar ve bal hasadı sonrasında, hava sıcaklıkları göz önünde bulundurularak kullanılır.

Formik asit yapılacak kovanlar tercihen çiçektozu (polen) çekmeceli olmalı. Kovan çiçektozu çekmeceli değilse arıların bunalıp dışarıya çıkmamaları için, kovan girişleri sonuna kadar açılmalıdır. Kovan girişleri bir gün sonra eski haline getirilebilir.

Varroa ile mücadelede en çok dikkat edilmesi gereken ve sıkıntılı uygulama, Formik asit uygulamasıdır. Akademik yayınlarda, genellikle %65’lik formik asidin 24 saatte 8ml. ile 12ml. arasında buharlaşması gerektiği, az buharlaşmanın varroayı öldürmediği, çok buharlaşmanın ana arı kaybına ve kovan terklerine sebep olabileceği yazılmaktadır.

Formik asit uygulamasında yeterli buharlaşmanın olması için hava sıcaklığının 14°C ile 25°C arasında olması gerekmektedir. Sıcaklık konusunda benim gözlemim, 20 derecenin altındaki buharlaşmaların eksik kalacağı yönündedir. Formik asidin buharlaşmasına dış hava sıcaklığının yanında birçok unsur etki ediyor. Bunların bazıları; kovan içi sıcaklığı, kovandaki arı yoğunluğu ve asidin hava ile temas etme yüzey genişliğidir. Diğer varroa ilaçlarının birçoğunda olduğu gibi, formik asit uygulamasını da akşam üzeri yapmak gerekir.

Formik asit genellikle %85’lik (85 asit %15 su) olarak satılıyor, varroa mücadelesinde %20, %65, %85 gibi oranlarda ve değişik yöntemlerle kullanılıyor.

Formik asidin ufak cam şişelere koyulduktan sonra ters çevrilerek kartona akıtma, delikler açılmış kilitli poşetler içine kağıt havlu koyularak şırınga ile asidin kağıt havluya emdirilmesi, asidin kartona emdirilmesi ve çiçektozu (polen) çekmecesine koyma gibi değişik yöntemler ile formik asit kullanılsa da, kullanımı en basit ve kolay olanını, arılar için zararsız olanını ve varroa için en etkilisini kullanmak hedefimiz olmalı.

Formik asit buharı havadan ağır olduğundan, çerçeve üstüne %85’lik veya %65’lik olarak kullanılıp, buharının kovan tabanına çökerken kovanın tümünü kaplaması sağlanır. Kovan tabanından da %20’lik formik asit kullanılıp, su buharı taşıyıcı olarak kullanılır ve formik asidin kovan içersini kaplaması sağlanır.

%85’lik formik asit; Çerçeve üstünden ve soğuk bölgelerde, muhakkak çiçektozu çekmeceli kovanlarda kullanılır.

%65’lik formik asit; Çerçeve üstünden ve sıcak bölgelerde, tercihen çiçektozu çekmeceli kovanlarda kullanılır.

%20’lik formik asit; Kovan tabanından (çiçektozu çekmecesinden) ve sıcak bölgelerde kullanılır.


Formik asit kanallı çerçeve.

Plastik formik asit kanalı.


%85’lik Formik Asit Uygulaması: Mutlaka çiçektozu çekmecesi olan kovanlarda ve tecrübe sahibi olunduktan sonra kullanılmalıdır. %65’lik Formik asit uygulaması gibi yapılır.


%65’lik Formik Asit Uygulaması: %65 formik asit hazırlamak için; 1 ölçek suya, 3 ölçek %85’lik formik asit karıştırılır.

1. uygulama: 3-4 gün üst üste veya birer gün ara ile 10cc. formik asit. 1. uygulamada toplam 30-40cc. formik asit.

Birinci uygulama sonrasında, 3-4 gün ara verilerek ana arı ve ölü varroa kontrolü yapılır.

2. uygulama: 3-4 gün üst üste veya birer gün ara ile 10cc. formik asit. 1. uygulamada toplam 30-40cc. formik asit.

İkinci uygulama sonrasında, ana arı ve ölü varroa kontrolü yapılır.


Plastik çiçektozu çekmecesi.




%20’lik Formik Asit Uygulaması: %20 formik asit hazırlamak için; 3 ölçek suya, 1 ölçek %85’lik formik asit karıştırılır.

Çiçektozu çekmecesi olan kovanlarda, çekmecelere 300cc. %20’lik formik asit konularak kullanılır.





Oksalik Asit:
Doğada domates ve ıspanak gibi bazı bitkilerde doğal olarak bulunsa da, sentetik olarak kimyasallardan üretilmektedir. Oksalik asit, balda düşük miktarda doğal olarak bulunmaktadır. Balın tadını etkileyecek şekilde kalıntı bırakabildiğinden, sonbaharda yapılması önerilmektedir. Sonbaharda yapılan oksalik asidin bir sonraki ilkbaharda bala bir etkisi olmamaktadır.

Oksalik asit, temas (kontak) yolu ile, varroaların yumuşak dokularını, tüycüklerini, beslenme organlarını ve merkezi sinir sistemini tahriş ederek, yaşamsal fonksiyonlarını kaybederek ölümlerine sebep olur.

Oksalik asit, varroa mücadelesinde damlatma ve buharlaştırma olarak iki yöntemle yapılabilmekte ve Oksalik Asit-Dihidrat kullanılması gerekmektedir.



%4’lük Oksalik Asit Damlatma Uygulaması:
Kovanda yavrunun olmadığı dönemde, arı uçuşunun olmadığı ve arının salkımda olduğu (arının gevşek salkımda olması daha uygundur) bir günde yapılmalı. Oksalik asit damlatma yöntemi 1 defa yapılmalı, 2. kez uygulanması önerilmemektedir.

Oksalik asit damlatma uygulamasında iş emniyet gözlüğü ve eldiven kullanılmalıdır.

%4 Oksalik asit hazırlamak için; 1 litrelik şişeye, 400gr. toz şeker ve 40gr. oksalik asit dihidrat konulur, şişede kalan kısım ılık su ile tamamlanır ve çalkalanarak hazır hale gelir.





Oksalik asit damlatma uygulamasında doz için arı diski esas alınır.

Arı diski: Kış salkımında her çerçeve arasındaki arı topluluğu. (Arıcılık.ger.tr./Arıcılık Terimleri Süzlüğü)
(http://aricilik.gen.tr/index.php?topic=5403.msg65423#msg65423)



Her arı diskine 5cc. sıvı oksalik asit, arıların üzerine gelecek şekilde damlatılır. Arıların birbirine teması ve birbirini temizleme davranışıyla asit bütün arılara dağıtılmış olur.



3 arı diski arısı ve daha az arısı olan kolonilere oksalik asit damlatma uygulaması risklidir, bu gibi kolonilere yapılmak zorunda kalınırsa doz azaltılmalıdır.




Oksalik Asit Buharlaştırma Uygulaması:
Oksalik asit buharlaştırma uygulaması bal akım dönemi hariç her dönem (tercihen yavrusuz dönemde), arı uçuşunun olmadığı bir günde veya arının uçmadığı saatlerde yapılmalıdır. Oksalik asit buharlaştırma uygulaması1 defadan fazla yapılabilir, 1’den fazla uygulandığında herhangi bir problem tespit edilmemiştir.

Oksalik asit buharı boğucu ve yakıcıdır, insan sağlığına zararlıdır. Uygulama yapılırken kesinlikle maske ve asit buharına dayanıklı filtre kullanılmalıdır. İş emniyet gözlüğü ve eldiven kullanılması önerilir.





Oksalik asit buharı arılar üzerine ince bir tabaka olarak kaplanmakta ve arılar üzerindeki varroalara etki etmektedir.

Oksalik asidi buharlaştırmak ve buharı kovana aktarabilmek için aparata ihtiyacımız var. Elektrikle ve gaz ile çalışan iki buharlaştırma aparatı çeşidi bulunmaktadır. Biz, pürmüz ile ısıtılan oksalik asit haznesi ve haznedeki buharı kovan içine aktarmak için borusu olan bir aparat kullanmaktayız.

Oksalik asit buharlaştırmada doz için, koloninin gücüne bakılmaksızın kovan hacmi göz önüne alınmalıdır. Tek katlı standart kovanlarda 2gr. oksalik asit, iki katlı standart (kuluçka+ballık) kovanlarda 4gr. oksalik asit, yarım (ruşet) kovanlarda 1gr. oksalik asit kullanılmalı.




Yardımcı varroa mücadelesi:
Kimyasallardan ve kimyasalların kalıntı sorunundan uzaklaşmak amacıyla, araştırmacılar tarafından varroanın kontrolü için, Kekik, Okaliptüs, Ceviz, Tütün, Nane, Turunçgiller, Çam yaprağı, Sarımsak, Ardıç, Pireotu, Kimyon, Pelin, Adaçayı, Lavanta gibi birçok bitkinin özü ve yaprakları kullanılmıştır. Bu tür uygulamalar varroaya etki oranı düşük olduğundan tek başlarına varroa ile mücadele yöntemi olarak kullanılamaz, yardımcı mücadele yöntemi olarak kullanmalıyız.


Bal akımında varroa mücadelesi:
Varroaların erkek arı gözlerini tercih etmesinden yararlanılarak kovandaki varroa sayısını azaltmak amacıyla uygulanır. Kovanda bulunan çerçevelerdeki bir petek orta kısmından veya alt kısmından kesilerek alınır. Arılar bu kesilen kısma erkek arı gözleri örerler ve ana arı bu gözlere dölsüz yumurta bırakır. Bu erkek arıların bulunduğu petek gözleri kapandığında kesilerek alınır ve imha edilir. Erkek arı gözlerindeki varroalarda imha edilmiş olur.

Bal akım döneminde kimyasallar, organik asitler ve esansiyel yağlar kullanılmamalıdır.

Bal neden bozulmaz?

Bal neden bozulmaz?
Bilindiği gibi Balın bir çok faydası vardır... Balın bir çok fayasının olduğunu hepimiz biliyoruzdur. Balın bilmediğimiz bir özelliği daha vardır. Hemen hemen her madde bozulur. Peki ya Bal? Tadı kadar nefis birşey olmayan Bal’da bozulur mu? Hayır Bal bozulmaz. Hatta atasözü olmuştur "Asil azmaz, Bal kokmaz" diye. Evet Bal bozulmaz neden mi? Çünkü;
Bir maddenin bozulması için organizmaların susuz kalıp çürümeleri gerekiyor. Arıların özenle yaptıkları bu Balın içinde organizmaların canlılığını sürdürecek kadar su bulundurmazlar bu yüzden daha yaparken bu organizmalar susuz alıştığı için Balın yapısıda bozulmaz.

Apiterapi

Apiterapi, arı ürünlerinin bir ya da birden fazla hastalığın önlenmesi ya da iyileştirilmesi amacıyla kullanılması şeklinde tanımlanabilir.
Her geçen gün sonuçlanan araştırmalar toplumların dikkatini bu konu üzerine çekmekte ve özellikle Uzakdoğu ülkelerinde başlayan ve dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi yöntemleri hızla yaygınlaşmaktadır.
Hatta, başta Japonya, Doğu Asya ülkeleri, Amerika, Kanada gibi ülkelerde apiterapi merkezleri kurulmuştur.
Antibiyotiklerin etkisini yitirdiği günümüzde arı ürünleri, insanları çeşitli hastalıklara karşı koruyan en iyi doğal savunma yöntemlerinden biri olarak kabul edilebilir.
Arı ürünlerinin tek kullanımının yanında tümünün belirli oranlarda karıştırılarak kullanımının daha yararlı olduğu ve herhangi bir sağlık probleminin çözülmesinde bir ilaç olarak tıbbi tedavi yöntemleri ile birlikte kullanılabileceği bildirilmektedir. Bu yönüyle arı ürünleri tıbbın alternatifi değil destekçisi olarak görülmelidir.

BAL VE APİTERAPİ

BAL VE APİTERAPİ
Bal bir doğal enerji kaynağıdır.
Bal kemiklerde kalsiyum fiksasyonunu artırmaktadır.
Bal iştah artırmakta, enerji ve direnç kazandırmaktadır.
Balın besin içeriğinin insan sağlığına etkisinin yanısıra olağanüstü bir özelliği de vardır ki, bu özellik antimikrobiyal aktivitesidir. Balın bu özelliği nedeniyle Hipokrat zamanından beri hastalıklarda tedavi edici bir araç olarak kullanıldığı bilinmektedir. Balın Antimikrobiyel Aktivitesi Balda mikrop üreyemez çünkü; " Şeker konsantrasyonu çok fazladır. " Balın pH sı 3.5-4.0 civarındadır. " Baldaki enzimler inhibin (H2O2) oluşmasına neden olur. ....................Glukoz oksidaz GLUKOZ -------------------------}Glukonik asit + H2O2 Not: Isıtılmış Ballarda antimikrobiyel aktivite görülmez veya yok denecek kadar azdır. Eski Mısırlıların; cerrahi pansumanda, göz iltihaplarının tedavisinde, Çinlilerin ve Hintlilerin de; çiçek hastalığının yayılmasını önlemede hasta vücudunu Bal ile kapladıkları bilinmektedir. Orta çağda, yara ve yanıkların Bal ile tedavi edilmesi, kulak iltihabında; kulağa Balın akıtılması, difteri vakalarında; çocukların ağız ve boğazlarına içten Balın sürülmesi ilginçtir. Bazı Nijerya yerlileri Balı halen öksürük kesici olarak kullanmaktadırlar. İnsan vücuduna etki eden çoğu mikroorganizma Balda yaşamını sürdürememektedir. Bal, temas ettiği mikroorganizmaları öldürdüğü gibi içerisinde de barındırmamaktadır. Öyle ki Mısır piramitlerinde bulunan ve Postum'da M.Ö. 6. asra ait çömlekler, içindeki Balların biraz katılaşmakla beraber vasıflarını hiç kaybetmemesi, Balda mikroorganizmaların yaşayamadığını tarihi bir gerçek olarak göstermektedir. Tıbbi literatürde, İngiliz ve Amerikan hastanelerinde birinci sınıf mikrop öldürücü olarak Bal kullanıldığını, Almanya'da yara ve soğuk algınlıklarından kaynaklanan hastalıklarda, Baldan bu yönü ile istifade edildiğini görmekteyiz. Alman Dr. Zaiss'in mikrop öldürücü olarak Balı tentürdiyot 'a tercih ettiğini belirtmesi de ilginçtir. Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı 1981 yılında Dünya Sağlık Forumu tarafından da önerilmiş olup, Pharmaceutical Journal'da apse, çıban, göz yangıları, ishal, üriner sistem enfeksiyonları, dizanteri etkeni, deri ve ağız içi enfeksiyonlarına antimikrobiyal etkisinin olduğu rapor edilmiştir. 1992'de yayımlanan Bee World dergisinde, Balın antimikrobiyal aktivitesi ile ilgili orijinal makalede Kur'an-ı Kerim'de ki konu ile ilgili ayetler verilmiş ve bu doğa üstü gıdanın insanlar için şifa kaynağı olduğu açıklanmıştır. Balların antimikrobiyal aktivitesi için farklı mekanizmalar ileri sürülmüştür. İleri sürülen mekanizmalardan birincisi, Balın sahip olduğu yüksek şeker konsantrasyonudur. Bir diğer sebebi de Balda enzimsel olarak üretilen H2O2'dir. Üçüncü olarak da Balın düşük pH'sıdır (ort. 3.2-6.1). Balın çeşitli hastalıklara karşı tedavi edici özelliğini incelemek amacıyla birçok araştırma yapılmıştır. Bu konuyla ilgili ilgi çekici çalışmalardan birisi 1991'de King Suud Üniversitesi tarafından yapılanıdır. Yapılan bu çalışmanın sonunda gastrit ve oniki parmak bağırsağı ülserine sahip hastalara, alternatif bir tedavi olarak Balın tek başına veya antimikrobiyal bir ajanla uygun bir bileşiminin kullanılması önerilmiştir. Farklı Bal tiplerinin antimikrobiyal etkileri arasında büyük değişiklikler vardır. Floral kaynakları farklı olan Ballarda görülen varyasyon asitlik, ozmolarite, H2O2 ve diğer komponentlerin farklılığı nedeniyle olmaktadır. Lavanta, karahindiba, Balçiği, ve kolza Balları yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahipken orman gülü, okaliptus ve portakal nispeten düşük aktivite göstermektedir. Balın antimikrobiyal etkisini destekleyen bir başka bildirişte, eşit miktarda Bal, çavdar unu ve zeytin yağı karışımı ile hazırlanan kremin günde üç kez kullanımı ile inek ve atlarda görülen ve kangrene dönüşen yaraları dahi tedavi ettiği sonucuna varan Lucke'nin bildirişidir. Bal, karaciğer rahatsızlıklarında da başarı ile kullanılmaktadır. Bu başarıda Balın antimikrobiyal etkisinin yanında, fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliği de önemli sayılabilir. Balın çeşitli araştırmalar sonucunda, doku oluşmasını hızlandırdığı, yara ve yanık izlerini azalttığı, bazı ülkelerde doktorlar tarafından katarakt ve kojuktivit ile bazı kornea rahatsızlıklarında başarı ile kullanıldığı bildirilmektedir. Ayrıca kornea ülserinin de saf Bal ile veya vazelin yerine Bal ile hazırlanan % 3'lük sulphidine pomadı ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği görülmüştür.

POLEN VE APİTERAPİ

POLEN VE APİTERAPİ
Polenin insanlar tarafından ilk kullanımı Eski Çin, Pers, Mısır ve Yunanistan'da olmuştur. Hurmanın Poleninde gonatotropik hormonların bulunması, Bedevilerin kısırlık tedavisinde bu bitkinin Polenini kullanmalarını doğrulamaktadır. Polenin, doğal bir besin kaynağı olması nedeniyle Avrupa'da insan beslenmesinde kullanımı hızla artmaktadır. Avrupa ülkelerinde son 30 yılda yapılan bilimsel çalışmalar ve klinik test sonuçları, Polenin prostat, alerjik hastalıklar ve kanser türlerine etkisi üzerinde yoğunlaşmıştır. Polen insanlar tarafından günlük olarak protein, vitamin ve mineral madde gereksinimini karşılamak için doğrudan doğruya kullanılabilmektedir. Ayrıca besleme amacıyla az miktarda alınan Polenin sinerjik etki yaparak pek çok yarayışlı maddenin karşılıklı etkileşmesi ile metabolizmayı ve sindirimi iyileştirmekte olduğu bildirilmiştir. Günümüzde bilimsel içerikli olmayan birçok sağlık dergilerinde Polen tüketiminin etkileri ve yararları ile ilgili yazılar göze çarpmakta, Polen içerikli birçok ürünün insanlarda müzmin hastalıkları iyileştirici ve tedavi edici özellikleri konusunda görüşler bildirilmektedir. Bu sonuçlar, hastalık belirtilerinin Polen kullanımı ile kaybolduğuna tanık olan bazı doktorların ve ilgililerin bilimsel anlamda tam olarak kanıtlayamadıkları hususlar olup üzerinde önemle durdukları bilgilere dayanmaktadır Polenin İyileştirici ve Tedavi Edici Özellikleri Artırıcı etki İyileştirici etki Atletik performans Kanser (Hayvanlarda) Sindirim kolaylığı Soğuk algınlığı Doku yenileme Ağrı-apse Genel canlılık Erkekte kısırlık Cilt canlılığı Anemi İştah Yüksek tansiyon Hemoglobin miktarı Sinirsel ve endokrin rahatsızlıklar Seksüel etki Ülserler Performans (Yarış atları) Polenin sağlık konusunda en önemli etkisi kronik prostat hastalığı ile ilgilidir. Polenin prostat rahatsızlığı sonucu oluşan ateşi düşürdüğü rapor edilmiştir. Polenin prostat hastalığını tedavide tam olarak neye yaradığı bilinmemektedir. Ancak Polenin yüksek seviyede çinko içermesi ve prostat salgılarının çıkmasında çinkonun anahtar element olması dikkat çekicidir. Yapılan bir denemede, kronik prostat vakalarında 3 ay süreyle denenen Polen % 92 başarı sağladığı görülmüştür. Polenin bir diğer etkisi X ışınlarına karşı koruyucu etkisi olmasıdır. Bu konuda yapılan çalışmalar Polenin radyasyonun olumsuz etkilerini azalttığını göstermektedir. Polenin aynı zamanda lösemi vakalarında oldukça etkili olduğu rapor edilmiştir. Polenin kansere karşı olumlu etkisinin nedeni, yapısında bulunan yüksek seviyedeki karotenoidlere bağlanmaktadır. Polenin, hayvanlara besin olarak verilmesi de olumlu sonuçlar vermiştir. Örneğin tavukların yemlerine %2.5 Polen eklendiğinde istatistiksel olarak önemli ölçüde yemden yararlanmayı artırmıştır. Arılar tarafından toplanan Polenin değişik oranlarda antibiyotik içermesi, bağırsak ve kan hemoglobini üzerinde olumlu etkiler sağlamaktadır. Bazı raporlar da Polenin cinsel hormonları beslediği ve uyardığı belirtilmiştir. Bu nedenle özellikle gençlerin gelişme çağında beslenmesinde Polen tüketimi büyük yarar sağlayacaktır. Polenin solunum sistemi üzerinde de olumlu etkisi vardır ki; 110 mg Polen extraktı ve 100 mg aspirinden oluşan fluaxin ticari isimli preperatın soğuk algınlığı ve gribe karşı başarılı sonuçlar verdiği bildirilmiştir. Polonya' da 8-12 yaş grubu çocuklarda yapılan araştırmalara göre günde 20 g Polen verilen öğrenciler ile Polen verilmeyen öğrenciler arasında önemli derecede farklılıklar meydana gelmiştir. Polen alan öğrencilerin kan ile ilgili bütün değerlerinde artış saptanmış ve organizmada genel fizyolojik durum ile vücut direncinde iyileşme görülmüştür. Sinir sistemi üzerinde ki etkileri de dikkate değer bulunmuştur. Yine Polonya Farmakoloji ve Toksikoloji Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar sonucu Polenin lipit (yağ) metabolizması bozukluğunda, kan serumundaki trigliserit düzeyinin düşürülmesinde oldukça etkili olduğu belirlenmiştir. Çeşitli bildirişlerde Polenin kronik kolit, mide ülseri, mide kanaması, kronik ishal ve kabızlıkla, anemi tedavisinde, kolesterol, hepatitte başarıyla kullanıldığını görmekteyiz. Polen; dağcılık yapanlar, pilotlar, yüksek rakımlarda bulunanlar için uygun bir gıda maddesidir. Çünkü Polen yüksek irtifa hastalığının semptomlarını azaltmakta ve uyumu arttırmaktadır. Polenin apiterapik kullanımından başka bir çok kullanım alanı vardır. --- Bombusların beslenmesinde. --- Polen evcil hayvanların, özellikle yarış atlarının beslenmesinde ve laboratuar böceklerinin yemlerine eklenerek büyüme hızını artırmakta kullanılmaktadır. --- Arılar tarafından peteklere depo edilen ve arı ekmeği olarak bilinen Polen özellikle çocukların beslenmesinde kullanılmaktadır. Doğal ya da yapay olarak hazırlanan arı ekmeğinin bozulmadan uzun süre saklanabilmesi özelliği de önemlidir. --- Kozmetik sanayinde, deriyi yenileyici ve besleyici olarak kullanılmaktadır. --- Polinasyon çalışmalarında kullanım. --- Hava kirliliğini belirlemede:1980 yılından bu güne kadar yapılan çalışmalar Bal arıları tarafından toplanan Polenlerin çevrenin hava kirliliğini yansıtan metaller, ağır metaller ve radyoaktif maddeler açısından önemli ipuçları verdiğini göstermiştir. Polen çok zengin bir besin maddesi olduğundan miktarı yavaşça artırılarak alınmalıdır. Önce yarım çay kaşığı alınarak başlanmalı ve daha sonra kademeli olarak artırılarak günde 1-2 çorba kaşığı alınmalıdır.

PROPOLİS VE APİTERAPİ

PROPOLİS VE APİTERAPİ
Propolis, sağlık için vücut yoluyla alınması gereken 22 besini bünyesinde taşıması açısından içinde bulunduğumuz yüzyılda keşfedilen mükemmel doğal ilaç olarak kabul edilmiş ve önem kazanmıştır. Propolis çok eski çağlarda ilk kez Yunanlılar tarafından keşfedilerek doğal bir antibiyotik olarak kullanılmıştır. Yaşadığımız yüzyılda bu değerli ürünün antibakteriyel, antifungal, antiviral özellikleri yanında antiinflamatuar, antiülser, lokal anestezik, antitümör, bağışıklık uyarıcı gibi biyolojik aktivite özelliği göstermesi; tıp, apiterapi, beslenme ve biyokozmetik alanında kullanımını yaygınlaştırmıştır. Propolisin yapısında bulunan ve büyük önem taşıyan flavonoidler ve terpenler oldukça kuvvetli antioksidan, antisteril etkili birleşiklerdir. Özellikle flavonoidlerin kalp damar sistemi üzerine olumlu etkileri olduğu, kan dolaşımını düzenlediği, kılcal damar çatlamalarını azalttığını, mide mukozasını ülsere karşı koruduğu, mide yaralarını küçülttüğü, iç salgı sistemini düzenlediği ve halsizliğe karşı olumlu etkileri olduğu belirlenmiştir. Bir çok kaynakta Propolisin düzenli ve sürekli alınması durumunda sindirim, solunum ve dolaşım sisteminde ve tüm vücuttaki hastalık etmenlerine karşı etkin bir savunma gerçekleştirildiği bildirişlerine de rastlanmaktadır. Sentetik antibiyotiklerin aksine uzun süre Propolis kullanımı zararlı bakterilerde direnç oluşturmamakta, yararlı bakterileri de olumsuz etkilememektedir. Propolis preperatların bir çok bakteri üzerine geniş spektrumlu antibiyotik özelliği gösterdiği bir çok araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Propolisin insanlar üzerinde olumlu etkisini gösterdiği hastalıklar; beriberi, deri ülseri, ağız yaraları, diş ağrısı, burun iltihabı, mide ülseri, böbrek bozuklukları, İYE, iyi huylu tümör, kist, damar sertliği, diabet, kemik erimesi, kırıkların kaynaması, sedef, sinir ucu iltihabı, sivilce, egzama, vajinal ve rahim iltihaplanması, şeker hastalığı, nefes darlığı, çeşitli yaralar, cilt kanseri, menopoz dönemi kemik erimesi, astım, bronşit, romatizmal ağrılar, tiberküloz, mikrobik rahatsızlıklar, parkinson, hemeroid, akciğer kanseri, grip, uçuklar, gastrit, oniki parmak ülseri, orta kulak iltihabı, ÜSYE, baş ağrısı, güneş yanıklığı, akne olarak sıralanabilir. Propolisin tıbbi alanda kullanımı çok eski çağlara uzanır. Propolisin vazelinle karıştırılarak, hazırlanan merhemlerin Boer savaşları arasında kullanıldığı, yaraları iyileştirdiği belirtilmektedir. Propolis Mısır Uygarlığında ölülerin mumyalanmasında kullanılırdı. Hipokrat Propolisin deri ülserlerinin ve sindirim sisteminin tedavisinde kullanıldığını söylemiştir. Anadolu'da da geleneksel olarak insanlarda ve çiftlik hayvanlarında ayak ve deri problemlerinde, yaraların iyileştirilmesinde, çıbanlarda kullanıldığı bildirilmektedir. Yapılan klinik araştırmalar sonucu çeşitli antibiyotiklerle birlikte Propolis kullanıldığında sinerjik etki gösterdiği antibiyotik etkinin 10-100 kat arttığı ileri sürülmüştür. Propolisin oldukça güçlü bir anestezik özelliği vardır ki kokainden 10 kat daha güçlü olduğu kabul edilir. Bu nedenle Rusya'da uzun zamandır diş hekimliğinde anastezik olarak önerildiği ve kullanıldığı bilinmektedir. Propolis bunun dışında diş minesinin mikro sertliğini de artırabilmektedir. Propolisin bazı kanser türlerinde kullanımı yapısındaki cynamic asit ve terpenoidlerin sitotoksik activitesi ile ilgilidir. Bu yönüyle Propolis, bağırsak, böbrek, meme, burun ve pharynx kanserinde başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Uruguay menşeili Propolisle yapılan bir çalışmada meme kanserini yavaşlattığının bulunması bu yargıyı güçlendirmektedir. Propolisin son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda AIDS'in neden olduğu HİV virüsüne karşı da etkileri gözlenmiştir. Ancak bu konuda daha fazla araştırmaya ve delile ihtiyaç vardır. İnsan kullanımında güvenli doz 1,4 mg/kg vücut ağırlığı/ gün veya 70 mg/gündür.

ARI SÜTÜ VE APİTERAPİ

ARI SÜTÜ VE APİTERAPİ
Arı Sütü genel olarak vücutta hücre yenilenmesi, hücre üretimi ve metabolizması üzerinde etkili olduğundan organizmanın bütün dokularında canlılık ve bunun sonucunda sağlık, enerji, bağışıklık ve dinçlik meydana getirir. Bu yönüyle akla gelebilecek bütün sağlık problemlerinde önemli düzeyde motivasyon sağlar. Arı Sütü kalp rahatsızlıklarından kansere kadar bir çok hastalıkta vücudu

18 Aralık 2012 Salı

Arılar balı nasıl üretiyor?

Arılar balı nasıl üretiyor?
Bal, nektar olarak bilinen kolay bozulan ince tatlı sıvının, arıların vücutlarından salgıladıkları bir takım enzimlerle işlenmesi sonucu, dayanıklı, yoğun ve yüksek besin değeri içeren bir gıda maddesine dönüştürülmesi ile elde edilir. Arı, kovana getirdiği Balı ilk boş bulduğu peteğe bırakmakta ve tekrar nektar toplamak için kovan dışına çıkmaktadır. Petek gözüne konulan Bal, kovan içi hizmeti yapan arılar tarafından alınıp Ballıktaki peteklere taşınır. Ballıktaki peteklere konulan yarı olgunlaşmış Bal, arılar tarafından suyu uçurulup olgunlaştırılır. Bal konulan petek gözleri, Balın suyunun uçurulup olgunlaştırılmasından sonra Balmumu salgılayan arılar tarafından kapatılır ve hazır hale gelmiş olur.

Doğal Bal Nedir?

Doğal Bal Nedir?
Şekerli Ballar arıların, şeker şurubuyla beslenmeleri neticesinde elde edilen Ballardır. Arı, Balı çiçeğin nektarından değil, hemen kovanın önüne veya içerisine konmuş olan şekerden imal eder. Bu şekilde üretilen Ballar, doğanın ve çiçeklerin özünü sağlığını taşımamaktadır ve Bal adı altında satışa sunulamaz. Yapay Ballar ise şeker şuruplarına aroma ve boya ilavesi ile üretilen ürünler olup, bu durumun etiketlerinde mutlaka belirtilmesi gerekir. Bunların yanı sıra bir de doğal Ballara çeşitli şeker şurupları, su, nişasta vs. katılarak yapılan hile yöntemleri vardır. Burada amaç ucuz maddeler katarak miktarın artırılmasıdır. Yukarıdaki tüm uygulamalar Balda sahteciliğe girmektedir ve doğal Bal adı altında satışa sunulamaz. Doğal Bal, arıların çiçeklerin özlerinden yani nektarlarından elde ettiği direkt ve yalnız doğadan gelen Baldır. Bunu anlamanın en iyi yolu analiz yaptırmaktır. Her tüketici analiz yaptıramayacağına göre güvenilir üreticiler bulmak ve tükettiğimiz Balları bu üreticilerden almak gerekmektedir. Unutmayalım ki Balın sahtesini yapan analiz sonucu gibi bir kağıt parçasında ne hileler yapabilir.